Volume 6, Issue 2, September 2014
       

Yavuz YILDIRIM

Gezi Parkı Direnişini Toplumsal Hareket-Anarşizm Bağlantısıyla Anlamak

Bu çalısmada, yeni toplumsal hareketler ile anarsizm arasında teorik ve pratik baglantılar oldugu teziyle, yakın dönemdeki hareketlerin anarsizmle temasını ortaya koymak ve Gezi Parkı Direnisi’ni de bu çerçevede açıklamak hedeflenmektedir. Çalısmada, anarsizmin teoriden çok pratige/eyleme yakınlıgı ve toplumsal hareketlerle teması öne çıkarılacaktır. Sıradan insanların dogrudan eylemleri, otonomi talepleri ve kendi hayatında söz sahibi olmak istemesi hareketler ile anarsizmin birlikte yeniden düsünülmesindeki temel noktalardır. Gezi direnisi Türkiyeli toplumsal hareketler içinde sıra dısı bir örnektir ve küresel çaptaki degisimin Türkiye’ye de yansıdıgının bir göstergesidir. Bu baglamda toplumsal hareketlerin dönüsümü Gezi direnisi örneginde Türkiye’de de yasanmıstır. Anahtar Kelimeler: Gezi Parkı, Yeni Toplumsal Hareketler, Post-Anarsizm, Karsı-Küresellesme, Taban Hareketleri. GRS Sınıf, devrim, piyasa, tercih, din, ahlak gibi kavramların merkezinde kurulan düzenlerin karsısında, bu tekil kurucu ilkelerin reddine dayanan anarsizm düsüncesi, 21. yüzyılda yeni bir siyaset arayısının etkili unsurlarından biridir. kilikler üzerinden sınır gelistirme faaliyeti olarak modernizmin içinde gelisen büyük anlatıların sorgulandıgı bir dönemde, kurumsallasmıs bir sistemin degerleriyle her dönem sorun yasayan ve sınırları zorlayan anarsizm kavramının yeniden popüler olması beklenen bir durumdur. Sistemle mücadele noktasında toplumsal hareketlerin her türlü yerlesik isleyisi sorgulaması da bu açıdan anarsizmle arasındaki bagların eskiye dayanması açısından önemlidir. Dogrudan eylemi ve otonomiyi öne çıkaran, böylece bireyin kendi hayatına sahip çıkmasını temel alan anarsizm, 21. yüzyılın basında yeni toplumsal hareketlerin eylemlerine bir çerçeve çizmek açısından önemli bir araçtır. Teoriden önce pratige önem veren anarsizm ile somut konularda dogrudan taleplerini ileten toplumsal hareketlerin yaklasımları örtüsmektedir. Özellikle 2000 sonrası dönemde, küresellesme-karsıtlıgı ya da karsı-küresellesmeciler olarak adlandırılan süreçte farklılıkların bir aradalıgı, lidersizlik, taban örgütlenmesi ve yatay hiyerarsi gibi kavramlarla anarsizmin 21. yüzyılda yeniden yorumlandıgı bir dönem yasanmaktadır. Bu çalısmada, 1968 sonrasında büyük teorilerin, kapsamlı analizlerin ve devrimlerin ötesinde daha küçük parçalı ve somut sorunlara odaklanan yeni toplumsal hareketler ile herhangi bir ilkenin ya da eksenin temel belirleyiciligini reddeden anarsizm arasında teorik ve pratik baglantılar oldugu teziyle, yakın dönemdeki hareketlerin anarsizmle temasını ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu noktadan hareketle 2013 yazında baslayan ve genis çaplı katılımlara sahne olarak Türkiye toplumsal mücadeleler tarihinde ayrı bir yere gelen Gezi AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm Direnisi’nin 2000’lerin basından bu yana gelisen toplumsal hareket-anarsizm yakınlasması çerçevesinden anlamlandırılması mümkündür. Yerlesik sistemin bir “suçlama” olarak sundugu ve siddetle eslestirdigi anarsist talepler, düzenin sorgulanması yönündeki ipuçlarını içerir. Böylece toplumsal hareketler yoluyla kurulacak yeni siyasetin de adımları atılmıs olur. 2013 yazından itibaren gelisen eylemler, bir talepler bütünü olarak sadece bir hükümet partisinin politikalarına yönelik degil, genel olarak yerlesik siyasetin iktidar kanallarını en alt düzeyden sorgulayan bir girisime sahne olmustur. Bu çalısmanın amacı, Gezi Direnisi çerçevesinde bu kuruculugun olustugu noktaları analiz etmek ve toplumsal hareket-anarsizm yakınlasmasının yeni bir siyasetin öncüllerini oldugunu önermektir. Yeni siyaset arayısları, toplumsal hareketlerin yükselttigi elestiriler, yürüttükleri eylemlerle birlikte demokrasinin yeniden yorumlanması ve liberal demokrasinin sınırlarına ulasmasına paralel olarak ilerlemektedir. Dolayısıyla toplumsal hareketlerin liberal demokrasiler üzerinde uyguladıgı baskı, yeni siyasal sınırların kurulmasına olanak tanır. Dogrudan eylemin, yeni örgütlenme biçimlerinin ve eylem taktiklerinin gelistirilmesi toplumsal hareketlerle anarsizmin temas alanlarını güçlendirmektedir. Yeni yüzyılın basında toplumsal hareketleri yeniden yorumlanan bir anarsizmle birlikte teorize etmek dogru olacaktır. Bu çaba, aynı zamanda yeni yüzyılın siyasal bakıs açısını gelistirmek ve yeni bir siyaset üretmek için de kurucu bir zemin olacaktır. Toplumsal muhalefet ve mücadele perspektifini siyasal iktidarın degismesi ve sınıf önderliginden uzaklastırması 1968 sonrası hareketlerin genel özelligidir (Johnston vd, 1994). Yeni Toplumsal Hareketler olarak da adlandırılan siyasal degil kültürel alanla ilgili oldugu ya da kültürel hareketler olarak analiz edilebilecegi yorumlarına neden olmustur (Scott, 1990:19). Hareketlerin, toplumsal degisimi sınıf mücadelesinin getirecegi siyasal dönüsüme degil, kimlik, aidiyet, tanınma pratikleri gibi alanlara endekslemesi sol mücadeleye bir engel olarak da görülmüstür ve Ortodoks Marksistler tarafından elestirilmistir. Bu açıdan yeni toplumsal hareketlerin post- marksizm adlandırılan teorik çerçevesi ve siyaseti elestirilere maruz kalırken hareketlerin taleplerini reformizmle sınırlı görüp sosyalizmle uyusmayan bir perspektif oldugu ileri sürülmüstür (Wood, 2006). 1968’te yasanan bu kırılma, 19. Yüzyıl sonunda Enternasyonel toplantılarındaki Marksizm-anarsizm ayrısmasının izlerini tasır. Öte yandan kültürel eksenin ön plana çıkması, hareketlerin rasyonel yaklasımların ya da yapısal engellerin ötesinde anlasılmasını saglar (McAdam 1994: 37-38). Ancak buradaki temel farklılasma, kültürün siyasetten ayrı olarak görülmesi degil, hareketlerin toplumu ve özneyi kuran bir süreç olarak görülmesidir (Touraine 1985, 1995). Touraine’in “klasik sosyolojinin çöküsü” olarak adlandırdıgı ve yapıların degil kurucu öznenin öne çıktıgı bu süreçte Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 257 modernizmin getirdigi ikilemler ve sınırların sorgulanması gündeme gelmektedir. Toplumsal hareketler, verili olarak kabul edilen her türlü toplumsal rolü sorgulamaktadır. Bu bakıs açısı, hareketin hedefi ve basarılarından önce sosyal etkilerini ve toplumsalı kurus sürecine odaklanmayı saglar. Bu açıdan yasamsal olanı gündelik hayattan baslayarak daha genis bir çerçevede ele alan ve sistemin isleyisine karsı direnisi sadece ekonomik ve sınıfsal terimlerle degil kültürel ve sosyal boyutlarıyla da ele alan hareketler muhalefet dinamiklerini farklılastırmıstır. Anarsizmin otonomi ilkesi çerçevesinde, genel geçer temel ilkeleri reddederek kendi kuralını koyma noktasındaki ısrarı toplumsal hareketlerin çabasını anlamak için önem kazanmaktadır. Bu baglamda çalısmada anarsizm-toplumsal hareket baglantısına dair - Türkçe’de çok sık yapılmayan bir girisimde bulunarak- bir çerçeve çizmek amaçlanmaktadır. Bu amaçla önce anarsizmin -çalısmanın kapsamı içinde kalanteorik çerçevesine dair temel noktalar özetlendikten sonra bu teorinin pratikle yakınlıgı ve toplumsal hareketlerle teması öne çıkarılacaktır. Ardından hareketlerin liberal demokrasiler üzerinde uyguladıgı baskıyla beraber demokrasi kavramının yeniden ele alınmasına deginilecek ve 2000’li yılların basından bu yana küresellesme karsıtlıgı ya da karsı-küresellesme hareketleri çerçevesinde gelistirilen elestirilerin, anarsizmle uyumlulugu incelenecektir. Son olarak, bu hattın devamı ve geç kalmıs bir temas olarak Gezi Parkı Direnisi ve küresel hareketlerin yeni siyaseti kurma noktasında anarsist teoriden aldıkları ilham ve bunu uygulama alanları vurgulanacaktır. Amaç, “Gezi’de ne oldu”, “hangi gelismeler yasandı” seklindeki bir açıklamadan ziyade bu yasananların siyasal teoride nasıl bir karsılıgı olduguna dair çıkarımlar yapmaktır. Böylece çalısmada Gezi Parkı direnisini iç siyaset, sivil toplum ve devrim tartısmalarından farklı bir noktada, yeni bir siyaseti eylem aracılıgı ile kurma boyutuna çekerek analiz etmek hedeflenmektedir. Çünkü Gezi Direnisi’nin yarattıgı kırılma, somut olarak kurumsal siyasetin toplumsal hareketler tarafından çevrelendigi, baskı altına alındıgı ve yeni atılımlara zorlandıgı bir sürecin öngörülmesidir. 1. ANARSZM VE HAREKET BAGLANTISI Muhalif tüm eylemleri siddetle iliskilendirerek kötü göstermeyi ve seytanlastırmayı hedefleyen, iktidarın suçlama aracı olarak “anarsist” kelimesi, negatif anlamlar yüklenmis bir kelimedir. Bu kötü kodlamanın farklı metinlerde yansıma bulan anarsist kelimesinden kaynaklandıgı söylenebilir. (Kinna, 2005:6- 8). En genel haliyle, anarsizm düzenin yukarıdan kurulmus niteligine karsı çıkar ve yatay bir iliski agı öngörür. Kelime kökeni “an-arkhe”den yola çıkarak, belirleyici ilkenin olmayısına dayanan bir düsünüsün, kendisini tek bir eksenle açıklaması zordur. Anarsizm, çogunlukla devlete karsı olmakla eslestirilse de AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm mesele sadece devlet degil otoriter olan her türlü merkezilesmis durumdur. Bu açıdan anarsizmin öncülleri, her türlü otorite ya da “bir bilen” karsısında bireylerin kendi alanlarını yaratabilmeleri, kendi kontrol alanlarını yaratabilmeleri düsüncesine dayanır. Kavrama dair net bir tanım ya da sınıflama yapılamaması, biraz da kendi dogasından kaynaklanır. Bu açıdan anarsizmin ne olduguna dair tanımlar, kisisellikten arınmıs degildir. Öne çıkan isimlerin eserlerindeki farklı noktaların birlestirilmesi tanımın yapılması için bir yol olsa da bu birlesim oldukça zordur yapılır (Kinna, 2005: 8-10). “Anarsizm tarihleri yazmıs yazarların siyasi-kültürel pozisyonları ve söylemleri bugün bildigimi/temsil edilen anarsizmin ana ögelerini büyük ölçüde belirler” (Evren, 2013: 39). Basta Woodcock’un (1962) anarsizm tarihinde klasik kabul edilen eseri olmak üzere belli baslı pek çok anarsizm eserinde bu etkiyi görmek mümkündür (Evren, 2013: 53). Fransız Devrimi’nin Enrages’lerinden (Öfkeliler) bu yana toplumsal degisimin yürütülmesinde kilit önemde olan anarsist talepler, ilerleyen dönemlerde isçi sınıfının bir siyasal güç olarak belirmesi ve burjuvazinin kurdugu sistemi degistirme çabalarına girmeleri kendini yeniden göstermistir. Özellikle 1830 ve 1848’teki devrimci ayaklanmalarda yerlesik istemin degistirilmesi ve yıkılması yönündeki isçilerin genis cephesi içinde anarsistlerin de rolü vardır. 1860’ların ikinci yarısında Uluslararası sçi Birligi (I. Enternasyonel) toplantılarından itibaren sosyalist çizginin netlesmesi ile birlikte, özellikle Marx-Bakunin ayrımında netlesen görüs farklılıklarıyla Marksist devrimci çizgiden ayrıldıkları görülür. Enternasyonel genel olarak “birbiriyle çesitli siyasi ve örgütsel konularda çatısmakta olan ulusal ve yerel birimlerden veya ‘federasyonlardan’ olusan gevsek bir birlik niteligindeydi”(Bookchin, 2012:220). 1872’ye kadar süren I. Enternasyonel’deki fikir ayrılıkları daha sonra netlesti. Anarsist temelleri atan Proudhon’un ‘birlik ilkesinin” karsısında pasifist ve bireyci “mutualizm”i, küçük ölçekli üretimi ve bunlar arasındaki bagların korunmasını öngörerek yükselen sanayi burjuvazisinin ve bankerlerin otoritesi karsısında federalist bir yapıyı desteklemekteydi (Bookchin, 2012:64). Proudhon’un aileyi temel alan ve bireysel mülkiyet kavramına karsın onun takipçilerinin esinlendigi nokta “toplumsal hayatın temeli olarak federalist bir yapıya yaptıgı vurguydu” ki bu daha sonra 1871 Paris Komünü’nde yeniden canlanan ve somutlasan bir düsünce olacaktır (Bookchin, 2012:66). Bu hattın devamında Bakunin, konfedere bir üretim ve toplumsal yönetim sistemini savunuyordu. Her zaman tüm sakinlerinin çogunluk oyuyla temsil edilen mutlak otonomiye sahip komünler ile isçi birliklerine dayanan federalist hükümet düsüncesi Bakunin’in anarsist toplum görüsünün özeti nitelindedir (Bookchin, 2001:229). Siyasal birligin devlet nezdinde degil kendi dinamikleriyle gelisen olusumlara dayanması, bu düsüncenin temelinde yatan unsurdur. Kropotkin’in liberter komünizmi, Proudhon ve Bakunin öncüllerinin sanayi proleteryası ve Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 259 isçi sınıfının belirginlesmesine baglı olarak yeniden ele alınmasıydı. Her sekilde bu düsüncenin öncülleri bir teori gelistirmekten ziyade, eylemin kendisine ve eylemdekilerin yaratıcılıgına önem verdiler. Ancak bu süreçte, özellikle II. Enternasyonel’in 1893’teki Zürih toplantısında Marksizm’in resmi doktrin olarak kabul edilmesi ve merkeziyetçi cumhuriyet fikrinin netleserek örgütlü mücadelenin sekillenmesiyle birlikte anarsizm mücadele dilinde ikinci plana atıldı. Marksizm’in pratik temellerinin atıldıgı yüzyıl basında toplumsal hareket de çogunlukla örgütlü mücadelenin destekleyicisi ya da bir kolu olarak aynı ikincil konumda kaldı. Bu ilk dönemin etkileri 1939 spanya ç Savası sonuna kadar sürse de, anarsizm 1960’lardaki yeni elestirel dönem ve 1990’ların sonundaki küresellesme-karsıtlıgı olarak beliren yakın dönem elestirileri ile farklı seyirler izlemistir (Evren, 2013:38). 1968’in yükselttigi elestiriler, kapitalizmin tüketim kültürü ile sosyalizmin makinelesmesine eszamanlı olarak yönelirken toplamda modern aklın sorgulanmasına dönüsmüstür ve böylece post-modernite tartısmalarının temeli atılmıstır. Otonomi kavramının önem kazandıgı bu süreçte, Foucault, Deleuze ve Lyotard’la birlikte siyasal mücadelenin niteligine dair sorgulamalar yükselmistir. Ortodoks Marksizm elestirileri ve sınıf eksenli bir devrim anının reddedilmesi ile birlikte Negri, Badiou gibi düsünürler de komünizm, devlet ve iktidar kavramlarının yeniden ele alındıgı tartısmalar yürütmüslerdir (Badiou ve Zizek, 2011). Anarsizm de bu dönemden itibaren postmodernist anarsizm, post-yapısalcı anarsizm ya da post-anarsizm gibi terimlerle adlandırılarak ilk dönemle bir fark yaratılmaya çalısılmıstır. May (1994) ve Newman’ın (2001) çalısmaları bu noktada öne çıkmaktadır. Tabii ki önceki dönemin nasıl tanımlanacagı net degilken, sonraki dönemlerin de ondan ne ölçüde ayrıldıgı ya da koptugu muglak kalacaktır (Evren, 2013:38-40). Her halükarda eski ile yeninin bir kombinasyonu ve günün kosullarına göre yenilenmesi fikri ön plana çıkarken, anarsizmin eylem ve pratik vurgusunun yeni toplumsal hareketlerle birlikte yeniden düsünülmesi için fırsat dogmustur. 20. yüzyılın toplumsal hareketliligi sendika ve parti gibi yapıların öncülügünde ilerlemisti; siyasal iktidarı degistirmek ve devleti yönetmek temel hedefti. Yollar farklılassa da modernizmin çerçevesini çizdigi bir zorunluluk bu süreci yönetti ve geçirilmesi gereken asamalar temel dogrular olarak isaretlenmisti. Anarsist idealler, bu zorunlulukları kesintiye ugratmaya çalıstı; aynı yolda devam edilse de farklı adlarla nitelendirildi; anarko-sendikacılar, anarko-komünist, devrimci anarsistler vb. Özü itibariyle iktidar ve otoriteyle arasına mesafe koyan bu yaklasımlar toplumsal degisimin yaratılmasında bireysel özgürlügün ve yaratıcı potansiyelin altını çizmekteydi. Farklı sosyalizm yorumları ya da yaklasımları içinde bireysel özgürlük çizgisine en yakın olanlar anarsistlerdi. Esasen Graeber’in (2009:103-113) belirttigi gibi Marksizm isimlerle AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm (Leninist, Stalinist, Troçkist vb) ve teoriye ilgiliyken anarsizm eylemle ve yapmakla ilgiliydi. 1968 bu süreçte önemli bir kırılmaydı ve kitlenin, kalabalıgın, sınıfın bütüncül mücadelesi karsısında bireyin otonomi mücadelesi bu noktada tekrar devreye girdi. Kitlenin içinde eridigi tüketim kültürü de sosyalizm deneyimleri de aynı sekilde reddedildi. ’68 sonrası hareketler için siyasal olan, siyasal iktidarın degismesinden daha fazlasıydı. Böylece emek-sermaye çeliskisinden yola çıkmayan daha farklı alanlardaki hareketler, tekil bir mücadelenin degil çoklugun mücadelesini gelistirmeye çalıstılar. Bu baglamda “anarsizmin gerçek gücü kisiler arasında ve kisilerle kurumlar arasında var olan güç iliskilerine getirdigi elestiride ve böyle bir gücü kullanmak isteyen bir insana karsı içkin güvensizlikte yatar” tespitiyle 21. yüzyılın anarsizminin siyasal düsünce sistemine eslik etmis tarihsel yükün büyük bir kısmını reddetmekle ilgili oldugu söylenebilir (Purkis ve Bowen, 1998:12-13). Böylece yüzyıl sonunda özellikle küresellesme karsıtı mücadelelerin farklılıgı ve çesitliligi ile anarsizm kavramı, toplumsal hareketler için yeniden önemli hale geldi. Özel ve kamusal arasındaki sınırların asındıgı 20. yüzyılın sonu, tartısmaları ile birlikte deneyimlerin ve bilginin paylasılması mücadelenin de tek bir sınırda kalmasını zorlastırdı. Küresellesmeyi yeniden ele almak isteyen ve bunu sermayenin küresellesmesinin ötesinde bilginin küresellesmesine dayandıran hareketler, tam da bu paylasım ve isbirliginin güçlenmesiyle ivme kazandı. Modernizm’in çizdigi ikilemlere dayalı sınırların etkisini kaybetmesiyle, hem fiziksel hem de fikirsel engellerin daha kolay asılması gündeme geldi. Anarsizmin yüzyılın sonunda yeniden gözde bir kavram olması, kontrolü zor toplumsal hareketinin yükselmesiyle paralellik gösterdi. Sermaye ve piyasa iliskilerinin yeni bir biçim aldıgı yüzyıl sonunda egemen devletlerin otoritesi artık piyasanın kontrolü geçerken bireylerin kendi hayatlarında kontrol istegi bir kez daha siyasal iktidarla sınırlı kalmayacaktı. Sermayenin çerçevesini çizdigi küresellesmeye karsıt olanların baska bir dünya mücadelesi, anarsist idealleri yeniden canlandırdı. Toplumsal muhalefetin kurumlar aracılıgı ile etkili bir biçimde sürdürülememesi, dikey hiyerarsi içindeki aidiyet sorunları, tektiplesmenin bu kurumlarda devam etmesi, yeni örgütlenme biçimlerinin aranmasında etkili oldu. Yataylıgın, çesitliligin ve farklılıgın övüldügü bu arayısta dogrudan eylemin önemi ortaya kondu. Dogrudan eylem alanı, sadece protesto degil bir direnis alanıydı; böylece yerlesik sistemin mesrulastırılmasının ötesinde yeni bir alan yaratmanın yolları, yukarıdan belirlenmemis dogrularla arandı. Bu süreç, direnisçilerinin kendi pratiklerine dayanırken aynı zamanda kendi bilgilerini üretme alanlarını da gelistirdi. Yeni bir siyaset, eylemden ögrenme içinde, uluslararası etkilerin artısıyla sekillendi. Böylece yerlesik sistemin kodladıgı demokrasi, katılım ve mesruluk kalıpları da dogrudan sorgulanırken, karsılıklı ögrenmeye dayalı bir etkilesim süreci gelisti. Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 261 2000’lerin basından itibaren anarsizm ve küresellesme-karsıtı hareketin birlikte anılırken neoliberalizmle mücadeleyi tasıyacak yeni paradigmanın, Marksist teori kadar, genç radikal aktivistlerin anarsist egilimleriyle birlikte örülecegi vurgulanmaya baslandı (Epstein, 2001). Graeber’in (2002) “yeni anarsistler” dedigi bu kusak esasen yeni örgütlenme biçimleriyle ilgiliydi. Çünkü yeni muhalefetin, eski kurumsal sınırlar içinde yapılmasını desteklemiyorlardı. Eylemin ve pratik müdahalelerin öne çıkmaya basladıgı bu süreçte anarsizmle hareketin yakınlıgı belirginlesti (Grubacic, 2006) ve toplumsal hareketin anarsist eylemin tasıyıcısı olarak siyasal önemi artmaya basladı. Böylece birliktelik, yeni bir ortaklık kurma, kamusal olanı yeniden tesis etme gibi noktalarda toplumsal hareket-anarsizm baglantısı güçlendi. Asagıda da deginilecegi gibi hareketler, sistemin temel ögelerinden demokrasiyi bu dogrultuda gündelik hayatın içerisinden dogan dogrudan eylemler yoluyla köseye sıkıstırarak bir dönüsümün mücadelesini vermektedir. Bu genel çerçevenin bu çalısma açısından önemi, anarsizm ile hareket kavramı her zaman birbirine yakın kavramlar olduklarının altını çizmektir. Eylemin önceligi anarsizmi hareket kavramına yakınlastıran esas unsurdur; diger bir deyisle “Anarsizm kesinlikle bir praksis felsefesidir” (Morland, 1998: 31). Kolektif eylem biçimi olarak toplumsal hareketler, demokrasi kavramını radikal biçimiyle uygulamaya koyma talepleridir. Bu radikal boyut, demokratik degerleri en saf haliyle uygulama çabası, anarsizmin liberal demokrasilere dair elestirileriyle de birlesir. Özellikle “ kendi hayatına sahip çıkma”, “taban örgütlenmesi”, “dıslananların sürece dahil edilmesi”, “karar alma mekanizmaların açıklıgı” gibi noktalarda liberal demokrasileri zorlayan toplumsal hareketler, 21. yüzyılda kendi teorisini anarsizmin yeni versiyonlarıyla eslestirmektedir. Yüzyılın basında sosyalizmin ve Marksist teorinin çesitli yorumlarına dayanan toplumsal hareketlerin, post-modern elestirilerin sorguladıgı rasyonalizm ve öncülük kavramları etrafında anarsizmle yakınlasmansın anlasılır oldugu vurgulanabilir. Aynı süreçte post-anarsizm, yasam biçimi anarsizmi gibi kavramların da üretilmesi bu yakınlasmayı güçlendirmektedir. Asagıda deginilecek olan Gezi Parkı direnisi de benzer sekilde yasamsal olan ile siyasal olanın birbirine yaklastıgı, gündelik hayatın ön plana çıktıgı ve buradaki elestirilerin dogrudan eylem yoluyla ifade edildigi bir durum ortaya koymustur. Bu haliyle Türkiyeli toplumsal hareketlerin daha önce yapmadıgı bir etki yaratmıs ve çıkıs noktası olarak da eski tür hareketlerden farklılasmıstır. Gezi direnisi, yeni toplumsal hareketler yaklasımın geç kalmıs örneklerinden biri olarak bu yaklasımın taban hareketi özelligini gösterirken bir yandan da küresellesme-karsıtlıgında belirginlesen anarsist talepleri de içermektedir. Böylece Gezi direnisi, 1970’lerden bu yana gelisen bir yaklasımı 2000’lerin basındaki yorumuna ancak 2013’te eklemlense de analiz etmek AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm açısından yeni ögeler vermektedir. Bu açıdan deginilecegi gibi anarsist ipuçlarının ve toplumsal hareketin degisen yapısının bir örnegini olusturur. 2. SYASETN SINIRLARINI ZORLAMAK Karar alma süreçlerine katılım ve siyasal olanın belirlenmesi noktasındaki demokratik açıgın körükledigi mesruiyet elestiriler ile birlikte liberal demokrasilerin sınırlarına dayandıgı görüsü, 1970’lerden beri yükselerek devam etmektedir. Demokrasi elestirilerinin bu çerçevede yeni siyasetin temellerini kuracak olması, demokratik degerlerin anarsist ipuçlarını ortaya çıkarmayı gerektirir. Liberal demokrasinin ötesinde bir demokratik mücadelenin kitlelerin talepleri ve eylemleriyle dogrudan iliski oldugu görülebilir. Bu açıdan kitlelerin kontrol altında tutulması düsüncesi, demokrasi fikrinin gelismesinden bu yana etkili olmustur. “Oysaki demokrasiyi karakterize eden, yönetmek için sıfat bulunamamasıdır. (…) Demokrasi, arkhe’yi uygulama sıfatının, sıfat yoklugu tarafından verildigi özgül durumdur. Demokrasi baslangıcı olmayan baslangıçtır, hükmetmeyenin hâkimiyetidir. Bunun sonucunda tahrip olan arkhe’ye has olan seydir” (Ranciere,2007:143-144). Dolayısıyla yerlesik düzenin kurucu ilkelerine karsı çıkmak, demokratik mücadelenin temellerini olusturur. Anarsizmin yeni yorumlarının, bu noktada demokratik mücadelenin seyrini degistirecegi söylenebilir. Küresellesme-karsıtlıgı olarak yükselen ancak zaman içinde kendi küresel aglarını kurarak karsı-küresellesmeye dönüsen toplumsal hareketlerin karar alma süreçlerindeki talepleri, yerlesik demokrasi algısının degistirilmesinde önemli etkileri yapmaktadır. Diger bir deyisle hareketler, anarsizmin yeniden düsünülmesini saglayan bir zemini kurmustur. Çünkü yaratılmak istenen sınırlara uymayan, bu sınırları kabul etmekten, diger bir deyisle yerlestirilen normları benimsemeyen kesimler her zaman var olmustur. Anarsizm, bu hizaya gelmeme direncinin bir diger adıdır. Siyasetin uyum arzusu, siyasal olanın uyusmazlıgıyla savasım içindedir. Ranciere’in (2007) belirttigi gibi “sayılamayanlar, Bir haline getirilemeyenler” siyasi tartısmayı canlı tutmaktadır. Polis’in demokrasi korkusundan bu yana, kitleleri kontrol altında tutmak yönünde iktidarın girisimleri devam etmistir. Modern çagda hukuk ekseninde kurulan normlar da bu kontrol çabasının bir sonucudur. Burjuvazinin siyasal basarıları etrafında gelisen hukuk önünde esitlik ilkesi, yasal olanla mesru olan arasındaki boslugu doldurmakta zorlanmıs ve bu ara noktalardaki talepleri belirsizlestirme ya da yok görme yolunda adımlar atmıstır. Benzer sekilde sınıf eksenli siyasal mücadelenin sınırlarına girmeyen talepler ve mücadelenin bütünlügünü bozma suçlamasıyla karsılasmıstır. Bu baglamda anarsist düsünceler burjuva hukuk ile sınıf mücadelesinin aynı anda içerleyemedigi, dısarıda bırakarak kendini mesrulastırdıgı sınır noktalarında var Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 263 olmaktadır. Bir sınıra dahil olmamasıyla hareket niteligini canlı tutabilmektedir. Siyasal sınır gelistirme faaliyetinin modern dönemdeki en üst biçimi olarak ulusdevletler, bu nedenle hareket halindeki kitleleri, düsünceleri ve bir noktaya sabitlenemeyen talepleri her zaman düsman olarak kodlamıstır. Devlet dısında siyasal alanın gelistirilememesi ya da dar tutulması, siyaseti iktidar mücadelesi olarak sınırlı görmekle birlikte, kurumsallık tek geçerli yol olarak belirmistir. Ancak yeni yüzyılda ilk dönemlerin bu sınırların kabul edilmedigi, toplumsal hareketlerin yükselen eylemliliklerinde ortaya konmustur. Graber’e göre (2012: 99) yüzyılın basındaki bu yükselen eylemlilik, “insanların ve toplulukların nasıl insanlar ve topluluklar olmak istediklerine fiilen kendi baslarına karar vermekte özgür oldukları bir dünya yaratmak için ne tür örgütlenme biçimlerinin, ne tür süreç ve müzakerelerin gerekli oldugunu anlamaya çalısmak”la ilgiliydi. Ona göre (2012: 41) “anarsist örgütlenme biçimlerinin devlet gibi bir seye benzemeyecegini kabul etmek; çakısan ve kesisen topluluklardan, birliklerden, aglardan ve projelerden olusan sonsuz bir çesitliligi içine alacaktır. Anarsistler aslında herhangi bir ulusal toprak içinde iktidarı ele geçirmeye çalısmadıkları için, bir sistemin yer degistirmesi bir tür devrimci tufan biçimini almayacaktır.” Bu açıdan “her türlü anarsist toplum kuramı, öncülük iddiasının her türlü belirtisini bilinçli bir sekilde reddetmek durumundadır” (Graeber, 2012: 16). Diger bir deyisle, devleti dönüstürmeden önce toplumsal iliskileri dönüstürebilmek ve bunu da eski tür siyasal iliskilerin kodlarından kurtularak yapmak gerekir. Newman’a göre de devletin ideolojik maskesiyle hareket eden liberaldemokrasiler ile totaliterizm arasındaki düsünsel ve pratik gerginliklerin sonuyla –yani soguk Savas’ın bitimiyle- birlikte devlet iktidarının belirgin problemleriyle yüzlesme imkânı dogmustur. Böylece siyaset, devletin farklı biçimlerini savunma alanı olmaktan öte iktidar iliskilerinin farklı formlarını öne çıkarma mücadelesine dönüstürülebilir. “Çagdas post-anarsizmin, Aydınlanma’nın evrenselci bakıs açısını radikal bir sekilde yorumlayarak farklılıkları içerecegini ve -devletin ötesinde- halkçı egemenlik formlarını üretebilecegi”ni savunan Newman (2010: 46-48) için yeni hareketler eliyle anarsizm gelecegin radikal siyasetini sekillendirebilecek bir güçtür. Çünkü siyaset, devletle toplum arasında kurucu alandır ve otoriter olmayan alternatif alanların, iliskilerin yaratılması için otonom siyasetin önemi büyüktür. Otonomiyi de, demokratiklesme ve karsıçıkısın devam eden pratikleriyle sekillenecek açık uçlu bir proje olarak görmek gerekir (Newman, 2010: 167-168). Böylece klasik anarsizmin esitlikçi ve özgürlesmeci yönüyle, sadece ekonomik konulara odaklanılmayan yeni mücadelelerin birlesimi Newman için önemlidir. Anarsizmin güçlendirecegi radikal politika, çagdas siyasetin yerlesik kurum ve demokratik temsil gibi araçlarının ötesine geçecektir. May, bunun yolunu mikro-siyasetin AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm güçlendirilmesi olarak görür: “Mikro-siyaset ve pratikler, makro-siyasetin kurum ve pratiklerinin geleneksel anlayısına müdahale ve yeniden biçimlendirme anlamına gelecektir” (May, 1994: 100). Kuhn da (2009: 18-22) postmodernizm ile postyapısalcılık arasında farka isaret ederek, postmodernizmin sosyo-kültürel bir durumu ifade ettigini ve anarsistler açısından bunun öneminin yeni kültürel iliskileri anlamak oldugunu belirtir. Postyapısalcılık ise bir dizi düsünürün yarattıgı teori bütünüdür. Dünyanın farklı yerlerindeki anarsistler de postyapısalcılıkla eklemlendikleri, anarsist düsünceyi güçlendirdikleri bir döneme girmislerdir. “Postyapısalcı anarsizmin dayanacagı yeni gerginliklerle yeni pratikler, sosyal iliskileri doguran yeni iktidar düzenlemelerince yaratılır” (May, 1994: 100). Diger bir deyisle yeni dönemin mücadele biçimi aranmaktadır. Bu noktada sistemin farklı noktalarda, sadece ekonomik degil sosyokültürel alanlarda kurdugu, baskı (domination) kavramı yeni anarsist hareketin etrafında örgütlendigi, reddetmek için ugrastıgı, mücadeleyi genislettigi bir tersdeger haline geldi (Gordon, 2007: 37-38). Yeni anarsistlerin baskıya karsı direnisi içinde kurdugu yaratıcı/öngörücü (prefigurative) siyaseti, yeni örgütlenme biçimleri gelistirirken bireysel anarsizm ile sosyal anarsizm arasındaki ayrımları asacak girisimlerde de bulunmustur. Bu açıdan 2000’lerin ilk 10 yılı basta Sosyal Forum benzeri örgütler, ardından yeni koalisyonlar ve ardından ortak sokak eylemlikleriyle muhalif siyasetin seyrinin toplumsal hareketler ile belirlendigi bir süreç gelisti. Bireysel olanla toplumsal olanın farklı noktalarda temas etmesi, otorite karsıtı mücadelenin de yeniden farklı alanlarda dogmasına neden oldu. Ekolojik mücadele, çevre hareketi ve feminizm bu alanı güçlendiren zeminlerdi. Bookchin’in (1995) “yasam tarzı anarsizmi” ile “sosyal anarsizm” arasında yaptıgı ayrım, bu noktada önemlidir. Bu ayrım esasen 1968’te temelleri atılan ve Dogu Bloku’nun çöküsüyle 1990 sonrası sekillenen bireysel özgürlük-kolektif özgürlük ayrımına dayanır. Bu süreçte toplumsal hareketler, Marksizm’in çerçevesinden çıkarken talepleri otonomiye odaklanan ve belli alanların kurtarılması üzerine kurulu bir yaklasımla örtüsmeye baslamıstı (Scott, 1990). Yeni toplumsal Hareketler yaklasımının çerçeve çizdigi bu otonomi talebi, sivil toplumun içinde belli alanların parça parça ancak somut biçimde dönüstürülmesini hedefledi. Yeni toplumsal hareketler sınıfın ve partinin öncülügü, rasyonel aklın yönlendiriciligi ve devrim perspektifi yerine dogrudan somut konular üzerine çalısmanın önemini ortaya koydu. Bu noktada genellikle siyasal degil kültürel hareket olarak kodlansa da aslında yeni toplumsal hareketler siyasal olanın alanını genisletmislerdir. Dikey hiyerarsinin yerine Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 265 yataylıgı, kapsayıcılıgı önemseyen yeni hareketlerin demokrasi tartısmasını da güncelledigi söylenebilir. Daha radikal ve örgütsüz haliyle Geçici Otonom Bölgeler (Temporary Autonomous Zone-TAZ) (Hâkim Bey, 1985) ise yeni hareketlerin evrensel taleplerden uzak ve tüm insanlıgı özgürlestirecek bakıs açısının reddedilmesi olarak, postmodern elestirilerden fazlasıyla etkilenmis bir yorumdu. TAZ, arabulucu olmanın ötesinde dolaysız sekilde var olmayı öngörür; Devrim’in sürekliligine karsı geçicidir; gündelik hayatın yogunlastırılmasını kuvvetlendirilmesini ister; hayatta kalmaktan çok yasamaya odaklanır (Hâkim Bey, 1985: 102-103). Yeni toplumsal hareketlerin kırdıgı bütüncül bakıs açısı bu yeni yorumlarla birlikte anlık kalkısmaların ve tamamlanmamıs isyanların önemine dönüsür. Bookchin (1995) açısından yasam tarzına odaklanan bu tür anarsizm, sosyalist içerigini kaybederken yeni bir özgürlükçü yapı kurma hedeflerini de kenara bıraktı. Özgür bir toplum degil kisisel otonomisini yakalamıs bireyler bütünü onlar için yeterliydi. Bu elestirinin haklı tarafı özgürlük noktasında romantik ideallerin ötesinde, burjuva bireyciligini asacak bir çabanın üretilememesi olarak gösterilebilir. Bookchin’e göre (1995: 55) sosyal anarsizm ise yerelliklerin koordinasyonu temelinde bir bütünlügü, devlete ve parlamentarizme karsı çıkarken dogrudan demokrasiyle kurulan yüz yüze iliskileri önemser. Dolayısıyla Bookchin’in ayrımında yasam-tarzı anarsizmi sadece reddetmek ve kendi alanını çizerek yerlesik düzeni öylece bırakmak üzerine kuruluyken, sosyal anarsizm yeniden- kuruculugun temellerini arar. Ona göre anarsizmi bir hareket haline getiren de bu sosyal boyutudur. Albert de yenilenen anarsizm tartısmasının, kendisine siyasal bir vizyon çizdigi ölçüde basarılı olacagını söyler. Bu noktada toplumsal hareketlerin de protesto etmek, direnmek ya da yeni bir düzen önermek seklindeki eylem tarzları bu çerçeveyle anlam kazanır. Yeni toplumsal hareketlerin anarsist damarının “var olanı reddetmek” ile “yeniden kurmak” arasında salındıgı söylenebilir. 1990’ların kendi alanını kurmayı hedefleyen otonomisi, 2000’li yıllarda yerini yeni bir sivil toplum, yeni bir demokrasi ve dolayısıyla yeni mücadele alanlarına bıraktıgı görülmektedir. G8 ve DTÖ gibi kurumların öncülügünü yaptıgı sermayenin küresellesmesi sürecine karsı kendi deneyimlerini birlestiren ve bilgiyi küresellestiren bu yeni eylemeler yeni kuruculugun temellerini atmaktadır. Bu kuruculuk yerlesik olanın sorgulanması ve bunun üstüne eski alternatiflerin degil yeni bir siyasetin olusturulmasını hedeflemektedir. Bu noktada demokrasinin liberal yorumunun degil dogrudan katılımın yollarını gelistiren daha radikal yorumunun arandıgı açıktır. Temel mesele, bu arayısı yeni bir siyasete çevirmektir. AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm Graeber, yeni anarsistlerin aslında küresellesme karsıtı olmadıgını söylerken haklıdır. Küresel hareketteki radikal unsurlarca ileri sürülen en tutarlı talep her zaman küresel hareketin özgürlügü, “gerçek küresellesme”, sınırların tahribi, duvarların genel olarak yerle bir edilmesi olmustur (Graeber, 2012: 60). Bu dogrultuda dogrudan demokrasinin uygulanma biçimleri olarak yeni biçimler gelistirmislerdir. “Yeni örgütlenme biçimleri, hareketin ideolojisidir”. Dayanısma grupları, mutabakat süreçleri ile yeni yollar denenirken, oylamadan ziyade herkesin kabul edebilecegi önerileri bir araya getirme bası içindedirler. Bu tarz bir mücadele 2000’lerin ilk 10 yılında küresel çapta yaygınlassa da Türkiye’de pek yansıma bulmamıstır. Bunun birinci nedeni, Türkiye’de halen Ortodoks solun mücadele alanlarını belirleme konusunda güçlü olması ancak bunu sıradan insanın hayatıyla eslestirecek araçları kullanmakta zorlanmasıdır. 1999’dan bu yana Seattle ve Genova bulusmalarıyla fitili ateslenen karsıçıkısın yeni bir kuruculuga evrilmesi, hareketlerin birbiriyle temas kurma alanlarının artması ve arlarındaki isbirliginin yogunlasması ile gerçeklesmistir. Böylece tekil hareketler yeni bir ortaklıga evrilirken kamusallıgın temelini de devlet eksenli degil hareketler eksenli kurmaya baslamıslardır. Hareketlere dayalı bir kamusallık, örnegin Avrupa Birligi politikalarını elestirirken sosyal bir Avrupa hedefinde oldugu gibi, karsılıklı iliski, ögrenme ve deneyim paylasımı üzerine uzun vadeli bir birlikteligi öngörür. Sosyal Forumlarda temeli atılan bu bakıs açısı tekil ile ortak arasındaki bagı kurmaya çalısır. Bunu eski siyasetin temsilcilik, kurumsallık, öncülük ve hiyerarsi eksenlerinden uzaklasarak yapmaktadır. Böylece yeni toplumsal hareketlerin, anarsizm ile demokrasi arasındaki bagı güçlendirerek bunu 21. Yüzyılın talepleriyle sekillendirdigini söylemek mümkündür. Bu süreçte “direnisin yeni üstyapıları” (Shantz, 2009) gelistirilirken, bireylerin devlet dısında siyasal tartısmalara yön verebileceginin de örnekleri ortaya kondu. Bu süreçte hareket tutarlı bir ideolojiye sahip olmamakla elestirilmistir. Ancak Graeber’e göre (2012: 81-82) çesitlilik, merkeziyetçilikten arındırılmıs bir örgütlenme biçiminin bir isleviydi ve hareketin ideolojisi de bu örgütlenme idi. “Yeni hareketteki anahtar kavram, karar alma süreci anlamına gelen ‘süreç’tir. Hiç kimse bir baskasını kendi kapsamlı bakıs açısına çevirmeyi dahi denememelidir”. Gezi direnisinin asagıda deginilecek farkı, hükümetin bir yasam biçimi dayatma ve onun karsısında da Ortodoks solun bir mücadele biçimi dayatma girisimlerine karsı, kendi sürecini gelistirme basarısıdır. Böylece daha önce liberal teorinin içinde anlamlandırılan özel alan, yasam tarzı ya da kültürel iliskiler gibi baslıklar da eylemler aracılıgı ile radikal bir biçime dönüsmüstür. Richard J. F. Day’in (2005) baglılık/yakınlık grupları (affinity groups) temelli “enyeni” toplumsal hareket kavramlastırmasının, bu süreci anlamak için atılmıs adımlardan biri oldugu vurgulanmalıdır. Day, daha önce postYavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 267 Marksistlerin yaptıgı yeni bir hegemonya için Gramsci’nin kavramlarını yeniden ele alma çabalarını yetersiz bulur. Gramsci’nin ortak duyu kavramı, postmarksistlerin önemsedigi ve bu açıdan sivil toplumdaki mücadeleleri birlestirerek yeni bir mücadele hattı kurulabilecegine dair bir tezdir; ancak Day yeni mücadelenin hegemonya kurmak degil kısa süreli deneyimler üzerine dayalı oldugunu vurgular. Day’in önem verdigi bu gruplar, tek bir yolun pesinden gitmezler; ne çokluk ne de proleterya gibi bir öznelligi imler; sivil toplumda bir hegemonya kurma hedefinde de degildir. Ulus-devleti yeniden yaratmak gibi bir hedefleri yoktur; hedefleri kendi varlıklarının durumlarını belirleyebilmektir. Gezi’nin yarattıgı kendiliginden gruplar, plansız eylemler ve yaratıcılık alanları, postyapısalcıların çerçevesini çizdigi, Graeber gibi pratik vurgusu yapan ve Day’in çerçevesini çizdigi adlandırmaların içinde anlam kazanabilir. Çünkü Gezi direnisinin çabası herhangi bir eski düsünüsün yeniden canlandırılması degil, gerçekten yeni bir deneyim yaratmaktır. Bu baglamda Gezi, anarsist bir direnis degildir ama bu teorinin içindeki anahtar kelimelerle anlamlandırmaya yakındır. Gezi Parkı’nda Ranciere’in sayılamayanları, kendi otonom alanlarını kurarken toplumsal hareketlerin 2000’lerin basından beri yasadıgı degisimi Türkiye’ye de yansıtmıstır. Gezi direnisi bu noktada yeni baglantılar kurmak, bunu yatay bir hiyerarside yapmak ve baskalarıyla birlikte kendi hayatını dönüstürmek boyutlarında yeni nesil anarsist mücadelenin toplumsal hareketlerle kesistigi boyutları örneklemektedir. 3. GEZ PARKI DRENS’NDEK ANARSST PUÇLARI Gezi Parkı ve ona baglı gelisen diger direnisler, Türkiye’deki toplumsal hareketlerin isleyisini köklü biçimde degistirecek bir nosyonu tasıyordu. Bu da hareketlerin eski kurumsal ve yukarıdan karar alıcı yapısının artık kabul edilmeyerek yatay ve dogrudan bir eylem tarzının ilk kez bu kadar net olarak uygulanmasıydı. Bu direnislerin bir taban hareketi olması onları önceki dönemlerden farklı kılan temel unsurdu. Gezi’nin kurmaya çalıstıgı yeniligi anlamak, eski tür muhalefetten hangi noktalarda ayrıldıgını sorgulamak, direnisin ardından çıkan ilk çalısmaların da temel noktalarından biriydi (Benlisoy, 2013; der. nal, 2013). Bu çalısma açısından, yukarıdaki teorik çerçeveyle kurulacak baglantılar a) öncelikle kendi hayatına sahip çıkma ve kendi sözünü söyleme açısından “otonomi” arayısı ve b) bunun siyasal yansıması olarak “demokrasinin dogrudanlasması” ve liberal temsil formunun ötesine geçmesi noktalarında belirginlesmektedir. Gezi’nin yeniligini anlamak için yeni bir teorik çerçevenin gerektigi söylenebilir. lk olarak, Gezi Direnisi’nin otonomi arayısı Türkiye toplumsal mücadeleler tarihinde pek de sık görünmeyen bir sekilde -örgütsel bagları güçlü AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm olmayan- sıradan insanın sürecin içinde yer alması ile gelisti. Burada kurulan dayanısma agları ya da yukarıda deginildigi gibi Day’in (2005) tabiriyle yakınlık grupları daha temas etmeyen kesimlerin birbiriyle eklemlenmesini ve siyasal bir iliski kurmalarını saglamıstır. Böylece talep edilen degisiklikler bir kurumsal talep ya da siyasa boyutunun ötesinde, gündelik yasam üzerinden kuruldu. Sıradan insanın katılımı, bir yandan örgütsüz bir hareketin güçsüzlügü olarak görülebilecekken tam da tabandan gelen bu ısrara ve basınç ile birlikte iktidar tarafından hareketin nereye konacagı, nasıl sınırlanacagı kestirilemedi. Hareketin anarsist damarının en önemli özelligi buydu. Hükümetin somut olarak bir yere yerlestiremedigi, önceki “marjinal” grup tanımlamasına girmeyecek kadar kalabalık ve farklı bir sesi yükselten direnisin ancak “dıs mihrak” ya da “faiz lobisi” gibi kendinden menkul biçimde açıklama girisimi bu durumun göstergesidir. Tabii ki bu deneyim, etkilesim ve iliskiler agının sonucu olarak gelisti. Daha önce Tekel deneyiminin de ögrettikleriyle beraber taban direnisinin önemi yeniden ortaya çıktı. Bundan sonraki süreçte Türkiyeli toplumsal hareketlerin yukarıdan sekillenmis, kurumsal baglarla ilerleyen yapısını degistirecek olan bu taban girisimleri, Gezi Direnisi’nde açıkça görüldü. Çünkü artık bir kurum öncülügünde degil, örgütlü degil sıradan insanların dogrudan sikâyetleri, talepleri ve karsı çıkısları üzerinden sekillenen hareketlerin yogunlastıgı görüldü. HES direnisleri de buna verilecek örnekler olarak son 5 yıla damga vuran eylemlerdendir. Çevre konusunda oldugu gibi, insan hakları, kadın hareketi gibi alanlarda sivil toplum kuruluslarının daha fazla isbirligi gelistirmesi, yeni muhalif kanalların açılmasını sagladı. Dolayısıyla küresel mücadeleler içinde gelisen bir durumun, Türkiye’ye de yansıması oldugunu söylemek mümkündür. Kurumların öncülügü, çagrısı ya da manifestolarını yerine getirme için degil, kendi hayatına sahip çıkmak, kendi sözünü söylemek için orada (ve baska yerlerde) bulunan direnisçiler, hareketin kontrol edilemezligini ve üretkenligini ortaya koydular. Söz konusu üretkenlik sadece mizahi yansımasında degil park forumları gibi yine önceden planlanmamıs olusumların yaratılmasında kendini gösterdi. Bu nitelikleriyle Marksizm’in çerçevesini çizdigi bir devrimden ziyade taban hareketi özelligiyle direnisin anarsizmle temas içinde oldugunu söylemek mümkündür. ktidardan yönelen bir suçlama olarak degil tersine onunla mücadeleye yönelik pratik bir esik atlama olarak Gezi direnisinin anarsizme yakınlıgı, küresellesme-karsıtı gösterilerin yükseldigi 2000’li yılların basından itibaren yükselen bir degisimin, toplumsal hareketlerdeki yeni bakıs açısının Türkiye’deki bir yansıması olarak görülebilir. Çünkü Gezi Parkı’nda bir araya gelenler somut bir konu etrafındaki taleplerini daha genel bir meseleye dönüstürebilmislerdir. Çevreyi koruma hassasiyeti, yasamsal olanın siyasalla kurdugu bag çerçevesinde kendi hayatını olusturma noktasına ileriye tasınmıstır. Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 269 Bu noktada ikinci öge olarak bu isleyisin demokrasiyi dogrudanlastırması ve Ranciere’in (2007) belirttigi gibi Bir’in karsısında çogullugun ve payı olmayanların görüsünün ifadesine dönüstürmesi önemlidir. Gezi Direnisi’nde kurulan (ironik) dil, ücretsiz paylasım alanları, çesitli mesleklerin öncülügünde gelisen dayanısma göstergeleri ile demokrasinin yukarıdan kurulan yönetenyönetilen iliskisinin ötesinde yeni bir yasam biçimi üretmeye yardımcı oldugu gözlemlenmistir. Ardından gelen semt ve park forumları ile fikir alısverisinin ve birlikte ortak olanı yeniden kurmak düsüncesinin temelleri atılmıstır. Bunu yerlesik muhalif formların ve üyelik ya da aidiyet baglarının içine girmeden tabandan örgütlenmesi önemlidir. Böylece Gezi Direnisi hem mikro siyasetin önemi hem de bunun radikal bir politikayla eslestirilebilecegi görülmüstür. Yerel ve küresel arasındaki baglantılar, bireysel olan ile kamusal olanın birlikte düsünülmesi sayesinde kurulmustur. Gezi Direnisinde aranılan yeni ortaklık, yeni bir siyasetin kuruculuk arayısıdır. Diger bir deyisle Gezi, siyasal tartısmayı, bireysel, yerel ve kamusal olmak üzere farklı kademelerde yeniden tartısmaya açmıs böylece siyasetin neye dayandıgına dair bir sorgulamayı da beraberinde getirmistir. Bu sorgulama yerlesik olan her türlü kurumsal ögenin de sorgulanmasını saglamıstır. Böylece Türkiyeli toplumsal mücadele tarihinin yeni bir döneminin basladıgını söylemek mümkündür. Bu tarihsel sürece deginmek gerekirse, Gezi direnisi 1968’in genislettigi siyasal tartısmaların ve karsı-küresellesmenin güçlendirdigi siyasal etkilesim alanlarının Türkiye’deki yansımasıydı. Bu direnis, herhangi bir örgütlü muhalefetin öncülügünde ilerlemezken, bireysel yaratıcılıgın, isbirliginin ve dayanısmanın dogrudan açık alanda yaratılmasının yollarını aramaktaydı. Direnisin anarsist damarı, yakılan otobüslerle degil yeniden kurulan ortak alanlarda simgelesiyordu. Bunlara müsterekler de dendi. Bu ortak alanlar/müsterekler, bizi bir arada tutanın yazılı bir hukuk, resmi bir kurum ya da teorik manifesto degil, hayatımıza dair söz söyleme çabası oldugunu gösterdi. Yerlesik olana, sınırları belirlenmis olan müdahale, otoritenin oyun alanını da bozmak anlamına geliyordu. Böylece demokrasinin de bir seçim süreci degil kendi hayatını organize etme çabası oldugu gösterildi. Gezi direnisi yeni bir kollektivitenin yaratılabilecegini göstergesiydi. Tek tek bireylere, en iyiyi bildikleri için degil, diger herkesin deneyimiyle birlikte onlarınkiler de degerli oldugu için deger verildi. Burada yaratılan eklemlenmeler, bir üst noktanın belirleyiciliginden kaynaklanmadı. Sadece eylemde olanın ve hareket içinde ögrenmenin getirdigi deneyimler vardı. Direnis açık alanda farklı kesimlerin birbiriyle temas kurmasına dayalı bir ortak alan yaratırken, bunu ideolojik temeller ya da uzlasılmıs dogrulardan ziyade karsı-çıkıslar ve kabul etmeyislere dayandırdı. Bu noktada küresellesme-karsıtlarının çıkıs noktalarıyla benzerlik AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm gösterildi. Bir talepler bütünü ortaya konmak yerine toplu bir reddedisin pesinden eyleme çıkıldı; burada yasamsal alanları korumak gibi temel bir birlestirici güç vardı. Dolayısıyla Gezi’de –eger devrime göz kırpıldıysa- yasam tarzı ile sosyalin birbiriyle yakınlasmasıyla gerçeklesmistir; farklılıkların bir arada kalmayı becerdigi ve kimsenin bu süreci yönetemedigi bugünlerde kisisel olanla ortak olan arasında yeni bir bag kurulmaya çalısılmıstır. Türkiye toplumsal muhalefetinin ya da devrimci siyasetinin Avrupa’daki çizgiden faklı oldugu, 1968’ten beri çesitli örneklerde görülmektedir. 1968’in eski sola mesafesi ile 2000’lerin yataylık vurgusu, Türkiye satıhlarına pek yansımamıstır. Türkiye solu, hiyerarsik ve devlet-benzeri yapılar içinde muhalif siyasetini canlı tutmaya çalısmıstır. Yeni tarz muhalefet, Türkiyeli örgütlü sol tarafından, “eglence” ya da “karnaval” olarak görüldü. Yine de hiçbir etkilenmenin olmadıgını söylemek yanlıs olur. ABD Baskanı George W. Bush’un Irak müdahalesi günlerinde Türkiye ziyaretine protestolar, Barısarock festivali, GDO karsıtı mücadeleler bu içerikte atılmıs adımlardan bir kaçıydı. Ardından Türkiye Sosyal Forumu’nun kurulması, hareketler arası isbirligi açısından önemliydi. 2006’da Atina’daki Avrupa sosyal Forumu’na güçlü bir sekle katılan Türkiyeli aktivistler, 2010 Avrupa Sosyal Forumu’nun Türkiye’de yapılmasına da ön ayak oldular. Bu süreçte Tekel direnisi, toplumsal muhalefete yeni bir soluk kattı ve sendikaya ragmen isçilerin eylem ısrarının ilk örneklerinden biri oldu. Daha sonra HES direnisleri de yine kurumsal destek olmadan, dogrudan eylem aracılıgı ile vatandasların kendi sorunlarına sahip çıkması açısından önemliydi ve pek çok yörede bu tür direnisler gerçeklesti ve yer yer basarıya ulastı. Gezi Parkı direnisçilerinin ise daha pasifist, kitleye kolaylıkla kapılıp gitmeyen, sloganlara çok kolay adapte olmayan, tersine sloganları gönlünce degistiren yaklasımında bu izleri görebiliriz. Keza, bu iki harekette –ama özellikle küresellesme karsıtlıgında- “biz”in ne oldugu tam olarak tanımlanamazken, kime ve neye karsı olundugu konusunda bir hem fikir vardı. Gezi Direnisi, içindeki çogulculugu, farklılıkları bir arada tutma kapasitesi ile küresellesme-karsıtlarının çizgisine yakın durumda. Sosyal Forum’dan baslayarak yakın dönemdeki hemen hemen bütün toplumsal mücadeleler, muhalif çizgiyi genis tutmak, kapsayıcılık ve farklılıkları mümkün oldugunca genisletmek üzerine kurulu bir siyaset yürütüyorlar. Böylece ortak olanın savunuldugu ve yeniden düsünüldügü bir siyasal çizgi yaratılır (Roos, 2013; Karaman, 2013). Gezi Parkı’nda ve diger kentlerdeki direnislerde hem 1968’in sorgulanamayanı sorgulama hem de 2000’lerin bireysel ile toplumsal, yerel ile küresel arasında bag kuran özelliklerini görmek mümkündür. Gezi Direnisi, Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 271 Türkiye’nin kürsel sorunlardan ve taleplerden uzak olmadıgının ve farklı hareketlerin gündemlerinin birbirini etkilediginin göstergesi olmustur (Tugal, 2013). Bu etkilenme süreci kendisini eskinin yerine yine bir eski rejimi getirmekten çok yeni olanın arayısına odaklanmıstır. “Bu bir sivil direnistir” sloganındaki sivillik, muhalifligin yeni bir sekli oldugunu ifade eder. Örgütlü siyasetin yürüttügü muhalefetten baska yeni bir kanal açmaya çalısıldıgını söylenebilir. Ancak 1990’ların sivilligi kadar da suya sabuna dokunmayan ve kendi alanına sıkısmıs bir talepte olmadıgını, daha fazlasını istedigini vurguluyor. Sivil ile muhalif’in yan yana gelisi, Türkiye’de toplumsal hareketin yeni bir siyasal çizgi gelistirme noktasındaki kuruculugunu isaret eder. Açık alan ve sokaklar, hem tartısmanın sınırlarını hem de siyasetin isleyisini yeni bir biçime tasımaktadır. Bu eylem biçimi, Arap isyanlarından baslayarak Öfkeliler ve sgal Et hareketlerinde yaygınlasan ve son dönemin öne çıkan yaklasımlarından biriydi. Hem spanya seçimlerini protesto etmek için Madrid ve Barcelona’da alanları tutan 15M hareketi, daha sonra da buradan esinle kentlerin ortak alanlarının ticarilesmesine tepki olarak dogan sgal Et hareketi, açık alan meselesini yeniden gündeme tasıdı (Yıldırım, 2013). Artık muhalefetin temsilciler, lobiler, görüsmeler aracılıgı ile degil kelimenin tam anlamıyla açık seçik yapılmasını desteklediler. 2010 sonunda baslayan bu yükselis, Avrupa’da halen devam ediyor. Bu tarz eylemler, farklı grupların bir araya gelip yeni koalisyonlar ve “cepheler” kurmasını kolaylastırıyor. Örnegin, spanya ve Yunanistan’daki kemer sıkma politikalarına karsı eylemler yeni siyasi birlesimler yarattı. Çünkü burada tepki, sadece iktidara degil parlamentodaki muhalefete de yönelikti. Diger Avrupa ülkelerinde de, özellikle Sosyal Forum pratigini gelistirme ve oradaki yanlısları düzeltme adına, yeni birlikler kuruluyor. Örnegin, For A European Spring, 2013’te ortak eylemler düzenlemek için olusturulan bu yönde bir birlik. Bu olusuma baglı, Almanya merkezli Blockupy hareketi, Gezi Parkı olaylarının yükseldigi günlerde Avrupa Merkez Bankası’nı isgal etmeye çalıstı. Türkiye’deki diger haber kanalları o günlerde Gezi Parkı’nı görmezken bu eylemi haberlestirmeyi tercih ettiler. Sokak gösterilerine alısık ngiltere’de de yine birkaç yıl içinde bu denli yüksek siddette tepkiler verildi. Occupy London hareketi halen canlılıgını koruyor. Londra olimpiyatları öncesi, geçen yaz, eylemlerini bu kanala kaydırmıslardı. Onlar da Gezi Parkı direnisine dair Londra’daki destegi sitelerinde yansıttılar. 4. SONUÇ 2013 Mayıs ayı sonunda stanbul’da Taksim Gezi Parkı’nda yasanacak dönüsüme tepki olarak baslayan direnis, daha genis bir perspektife oturarak AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm yasamın bir bütün olarak dönüstürülmesine direnise dönüsmüstür. Bu dönüsüme direnis, yerlesik siyaset kalıplarını sorgulayan bir nitelikte ilerlemistir. Sadece iktidar degil, muhalefet kanalları da sorgulanmıstır. Bu arayıs, vatandasların kendi hayatları üzerindeki konularda söz sahibi olmak çabasıdır. Bunu için eylemlerde bulunması, bunu uzun süreli bir deneyime çevirerek direnis boyutuna getirmesi, toplumsal hareketleri kamusal politikalar üzerinde etkili olması için oldukça önemlidir. lgili konularda yasal degisiklikler yaratılamasa bile, direnmenin hak mücadelesi önemli bir asama oldugunun kolektif bilince yerlesmesi açısından önemi büyüktür. Gerçekten de son birkaç yıl içinde Tekel ve HES direnislerinin, taban mücadelesinin önemini artırdıgını, “evet, yapabiliriz” düsüncesini yerlestirdigini söylemek mümkün. Bu iki eylemde de kendi sözünü söylemek isteyen bireylerin, siyasal aktör haline geldigi gördük. Siyasal aktör olmanın, herhangi bir bilinç ya da örgütlülük zorunlulugu olmadan, sadece eylem içinde ve yaparak kazanıldıgına sahit olduk. Gezi Parkı’ndaki direnis, yeni toplumsal hareketlerin 1970’lerden bu yana geldigi noktanın biraz gecikmeli de olsa Türkiye satıhlarına ulastıgının göstergesidir. Bu tür hareketler, özellikle 2000’li yılarlın basından bu yana küresellesme-karsıtlıgı baslıgıyla ele alınmıstır. Yeni nesil bu hareketlerin eylemleri, anarsizmin teorik çerçevesiyle eslestirilerek anlasılmıs ve bu hareketlerin dönüsümü anarsizmin yeniden ele alınmasıyla birlikte düsünülmüstür. Bu noktada Gezi direnisi yarattıgı dil, bir araya getirdigi kesimler, bunu ifade biçimi ile birlikte küresel çapta etkili olan eylem dalgasının Türkiye’ye ulasmıs halidir. Yeni toplumsal hareketlerin bu yeni hali, en genel anlamıyla liberal demokratik isleyisi sorgular ve bunun ötesine geçis için Marksist teorinin de dısında arayıslar gelistirir. Bu haliyle anarsizmin önermelerini, özellikle yatay örgütlenme, otonomi ve dogrudan eylem boyutlarını öne çıkarır. Bu noktaların Gezi Parkı direnisinde Türkiye’de yasandıgı görülmüstür. Gezi’dekilerin anarsist oldugu, direnisin de anarsizmden “yönlendirmesi” ile yaratıldıgı söylenemez. Zaten anarsist teorinin böyle bir öncülük hedefi yoktur. Ancak ortaya çıkan durumun, Marksizm içi bir devrim kavramıyla anlasılamayacagı da ortadadır. Ne bir örgütlü gücün, ne de bilinç ya da manifestonun sokaga çıkardıgı gruplar, daha dogrusu sıradan vatandas, yasam alanını korumakla bunun ötesinde yeni yasam alanları yaratma arsındaki bir çizgide konumlanmıstır. 2000’lerin basından bu yana toplumsal hareketlerin, anarsizm esintili eylemlerde bulunması, yataylıga, otonomiye, gündelik hayata, kendi hayatına sahip çıkma noktalarına daha çok vurgu yapmasıyla birlikte, bu iki olgu arasındaki yakınlık artmıstır. 1970’lerden bu yana devam eden postmodernizm ve postyapısalcılık gibi teorik açılımların da bu sürece çerçeve çizdigi söylenebilir. Dolayısıyla eylem bazlı, parçalı ve yerel mücadelelerin Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 273 birbirine eklemlenmesiyle yeni toplumsal hareketlerin de yeniden ele alındıgı bir süreç gelismektedir. Gezi direnisi, geç de olsa, bu degisimin Türkiye’ye yansıdıgının göstergesidir. Toplumsal taleplerin yansıtılıs biçiminin yasadıgı degisim, diger bir deyisle toplumsal hareketlerin dönüsümü Gezi direnisi örneginde Türkiye’de de yasanmıstır. Ancak bu tür hareketin öncesinde TEKEL ve HES direnisleri gibi yerli ve sgal Et ve Öfkeliler gibi dıs öncüllerinin oldugu da ortadadır. Bu ögrenim ve etkilesim süreci Gezi’nin niteligini etkilemistir. Toplumsal hareketler eliyle, daha önce tartısılmayan noktalar gündeme gelirken liberal teorinin içinde bırakılan bazı sorunlar da daha radikal biçimiyle ele alınma fırsatı bulmustur. Bunun baslıcaları gündelik hayat, özel alan ve yasamsal olanın önceligidir. Direnis içindeki farklılıklar, yan yana gelemeyecek grupların bir aradalıgı, elestirinin ironi ve bazen de siddetle iç içeligi, açık alanların ve kamusal hayatın direnisin bir parçasının haline gelmesi tam da hareketlerin yarattıgı degisiminin göstergesidir. Bir teorinin pesinden degil, eylemin kendisinin sürükledigi insanlar yeni (bagzı!) seylerin arayısı içinde tam da toplumsal hareketin kurucu gücünü yansıtıcı bir biçim almıslardır. Buradaki “temel çeliski”, yerlesik sisteme –somut olarak AKP’nin kurdugu hegemonyaya- karsı olmaktır. Ancak iktidar partisinde sembolize olan liderlik ve her seyi bilirlik figürü, direnis içinde sistemin genel bir elestirinse dönüsmüstür. Bu noktada direnisin sınıfsal ya da ideolojik bir temelinin olmaması belirsizlik ya da güçsüzlükten ziyade yaratıcılıgın potansiyeli olarak görülmelidir. Park Forum’ları gibi yeni örgütlenme biçimleri, herhangi siyasal parti ya da örgütün bu direnisi kendi sınırlarına alamaması ile birlikte, küresel çapta yükselen “yeni anarsist” ögelerin yerlesik siyaseti sorgulayan tavrı Gezi’de de görülmüstür. Bu açıdan “Gezi’den ögrenmek”, “Gezi ruhu” gibi kavramlar geçen altı aylık sürede bir tür öz-elestiri olarak kurumsal siyasetin içine yerlesmistir. Son söz olarak anarsizmin dogasında teoriden önce pratik varsa, Gezi direnisi bunun Türkiye’deki küçük bir örnegi olarak tarihe geçti ve benzeri hareketlerin etkisinin bu cografyaya da yansıdıgını gösterdi. Sayılamayan ve “Bir” haline getirilemeyen kitle, sistemin yerlesik kalıplarını yıkmasa da salladı ve buradan dogru kurumsal siyasete de belirgin mesajlar verdi. AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm KAYNAKÇA ALBERT, M. (2011) “Anarchism?!” http://www.zcommunications.org/anarchism-by-michael-albert-1, Erisim: 01.11.2013. BADIO, A, ve ZIZEK, S (2011) Bir dea Olarak Komünizm, Çev. Ahmet Ergenç ve Ebru Kılıç, stanbul: Ayrıntı. BENLSOY, F. (2013) Gezi Direnisi: Türkiye’nin ‘Enterasan’ Baslangıcı, stanbul: Agora Kitaplıgı. BOOKCHIN, M. (1995) “Social Anarchism or Lifestyle Anarchsim: An Unbridgeable Chasm” http://theanarchistlibrary.org/library/Murray_Bookchin__Social_Anarchism_o r_Lifestyle_Anarchism__An_Unbridgeable_Chasm.pdf, Erisim: 01.11.2013. BOOKCHIN, M. (2012) Devrimci Halk Hareketleri Tarihi: Fransız Devriminden kinci Enternasyonele, Çev. Devrim Keskin, Ankara: Dipnot. DAY, R. (2005) Gramsci is Dead: Anarchist Currents in trhe Newest Social Movements, London: Pluto. EPSTEIN, B. (2001) “Anarchism and Anti-Globalization Movement”, Monthly Review, 53(4):1-14. EVREN, S. (2013) Anarsizmler: Anarsizm Geçmisi ve Tarihleri, Çev. Barıs Yıldırım-Elmas Deniz, stanbul: letisim. GORDON, U. (2007) “Anarcishm Reloaded”, Journal of Political Idelogies, 12(1): 29-48. GRAEBER, D. (2002) “The New Anarchist”, New Left Review, 13(6): 61-73. GRAEBER, D. (2012) Anarsist Bir Antropolojiden Parçalar, Çev. Bengü Kurtepe-Süer, stanbul: Bogaziçi Üniversitesi Yayınları. GRUBACIC, A (2006) “Power and Revolution” http://mobile.zcommunications.org/power-and-revolution-by-andrej-grubacic, (30.11.2013). HAKIM BEY (1985) TAZ: The Temporary Autonomous Zone, Ontological Anarchy, Poetic Terrorism, http://theanarchistlibrary.org/library/hakim-bey-ta- z-the-temporary-autonomous-zone-ontological-anarchy-poetic-terrorism.pdf, Erisim: 05.11.2013. Yavuz Yıldırım alternatif politika Cilt 6, Sayı 2, Eylül 2014 275 NAL, K. (der.) (2013) Gezi, syan, Özgürlük, stanbul: Ayrıntı Yayınları. JOHNSTON, Hank; LARAÑA, Enrique; GUSFIELD, JOSEPH R. (1994) “Identities, Grievances and New Social Movements”, New Social Movements: From Ideology to Identity, (ed.) Enrique Laraña, Hank Johnston, Joseph R. Gusfield, Philedelphia: Temple University. KARAMAN, O. (2013) “Defending Future Commons: The Gezi Experience”, http://www.jadaliyya.com/pages/index/14547/defending-futurecommons_ the-gezi-experience, Erisim: 15.11.2013 KINNA, R. (2005) Anarchism A Beginner’s Guide, Oxford: Oneworld Publications. KUHN,G. (2009) “Anarchism, Postmodernity and Poststructuralism”, Contemporary Anarchist Studies, ed. Jon Purkis ve James Brown , ed by. Randal Amster et. al., New York:Routledge: 18-26. MAY, T. (1994) Political Philosophy of Poststructural Anarchism, Pennsylvania: Pennsylvania University Press. McADAM, D. (1994) “Culture and New Social Movements”, New Social Movements: From Ideology to Identity, ed. by Enrique Laraña, Hank Johnston, Joseph R. Gusfield. Philedelphia: Temple University: 36-58. MORLAND, D. (1998) Anarsizm, nsan Dogası ve Tarih” 21. Yüzyıl Anarsizmi: Yeni Binyıl çin Ortodoks Olmayan Fikirler, Çev. Sen Süer Kaya, stanbul: Ayrıntı: 21-39. NEWMAN, S. (2001) From Bakunin to Lacan: Antiauthoritanism and the Dislocation of Power, Lanham, Lexington Books. NEWMAN n, S. (2010) The Politics of Postanarchism, Edinburgh: Edinburgh University Press. PURKIS, J ve BOWEN, J (1998) “Giris”, 21. Yüzyıl Anarsizmi: Yeni Binyıl çin Ortodoks Olmayan Fikirler, ed. Jon Purkis ve James Brown, Çev. Sen Süer Kaya, stanbul: Ayrıntı:11-14. RANCIERE, J. (2007) Siyasalın Kıyısında, Çev. Aziz Ufuk Kılıç, stanbul: Metis. ROOS, J.(2013) “The Turkish Protests and The Genie of Revolution”, http://roarmag.org/2013/06/tahrir-taksim-egypt-turkey-protests-revolution/, Erisim: 08.06.2013 AP gezi parkı, toplumsal hareket ve anarsizm SCOTT, A. (1990) Ideology and New Social Movements, London: Routledge. SHANTZ, J. (2009) “Re-Building Infrastructures of Resistance” Socialism and Democracy, 23(2):102-109. TOURAINE, A. (1985) “An Introduction to the Study of Social Movements.” Social Research, 52(4):749-787. TOURAINE, A. (1995) “Beyond Social Movements?”, Social Movements: Critiques, Concepts, Case-Studies, ed. Stanford M. Lyman, London: MacMillan: 371-391 TUGAL, C. (2013) “ ‘Resistance Everywhere’: Gezi Revolt in Global Perspective”, New Perspectives in Turkey, No: 49: 157-172. YILDIRIM, Y. (2013) “Kent Aracılıgı ile Ortak Olanı Kurmak: sgal Et ve Öfkeliler Hareketleri”, Mülkiye Dergisi, 37(1):143-163. WOOD, E. M. (2006) Sınıftan Kaçıs: Yeni ‘Hakiki’ Sosyalizm, Çev. Sükrü Alpagut, stanbul: Yordam. WOODCOCK, G. (2004) A History of Libertarian Ideas and Movements, Ontario: Broadview Press.


Gezi Parkı Direnişini Toplumsal Hareket-Anarşizm Bağlantısıyla Anlamak
Yavuz YILDIRIM
Alternatif Politika, Volume 6, Issue 2, September 2014